İzmir'in liman kent olarak XIX. yüzyılda Doğu Akdeniz'de ön plana çıkmasıyla birlikte, Ege Bölgesindeki ticari faaliyetlerde Levantenler ve Ecnebiler söz sahibi olmuşlardı. Küçük ticaret, sanayi, bankacılık ve kıyı ticareti de, hemen-hemen tümüyle Rum ve Ermenilerin kontrolü altına girmişti. Museviler ise daha çok bankerlik ve sarraflıkla uğraşmaya başlamıştı. Bunlardan başka en ücra köşelerdeki bakkal dükkanları bile Rumlar'ın veya Ermenilerin elindeydi. Bölgedeki Rumlar aynı zamanda, sokak satıcılığından nalbantlığa, değirmencilikten kahveciliğe kadar her türlü işle uğraşıyordu. Buna karşın İzmir ve Ege Bölgesindeki Türk ahali, zenginliği yaratan uluslar arası ticaretin ve iktisadi faaliyetlerin dışında kalmıştı. Liman kentlerde yaşayan farklı etnik gruplar, birbirleriyle çelişkiler yaşayarak, rekabete girip, bir müddet sonra çatışmaya başlarlar ve bu çatışmalar XX. Yüzyılın başından itibaren, İzmir'in tarihsel sürecini belirleyen temel unsur olmuştur. İktisadi zenginliğin dışında kalmış olan Türk kitle, 1900'lü yılların başından itibaren iktisadi hayatta ön plana çıkmak için mücadele etmeye başlamıştır, ancak bu doğrultuda en önemli girişimlerini II. Meşrutiyet sonrası uygulamaya konan Milli İktisat çerçevesinde gerçekleştirebilmişlerdir. İttihat ve Terakki Fırkası, uygulamaya koyduğu Milli İktisat politikaları ile ulusal burjuvazi yaratmayı hedeflemişti. Milli İktisat'ın uygulanmaya konması ve ulusal burjuvazi yaratılmasında motor görevini İzmir üstlenmiştir. Zamanla oluşan bu ulusal burjuvazi, daha sonraki siyasal gelişmelerde ağırlığını hissettirecektir. II. Meşrutiyet yıllarında İzmir ve Batı Anadolu'da Müslüman-Türk kitle sermayelerini birleştirerek, kooperatif dayanışması içinde, yerel bankacılık, inşaat şirketleri, tarım satış kooperatifleri gibi bir çok iktisadi kuruluşa hayat vermişlerdir. Bu kuruluşlar ulusal burjuvaziyi beslemeye başlıyor ve bu süreçte farklı gruplar arasındaki iktisadi rekabet, ister istemez milliyetçi içerikli çatışmalara dönüşüyor ve özellikle bölgede Türk ve Rum kitle hemen her konuda birbirleriyle çatışıyorlardı. Artık İzmir ve Ege'nin geleceğini artık bu ulusçu hareketler çiziyor ve farklı insan grupları, farklı çözüm arayışları içerisine giriyorlardı. Savaşlar Sürecinde İzmir 1914'te I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlı Devleti, Milli İktisat konusundaki düşüncelerini uygulama fırsatı bulmuş ve tek taraflı olarak Kapitülasyonları kaldırarak, yabancıların ayrıcalıklarına son vermişti. Bu uygulama, İzmir'de olumlu sonuç vermeye başlamış, pek çok Türk, İzmir ticaretinde ön plana çıkarak, iktisadi faaliyetlerde rol üstlenir hale gelmişti. Ancak savaşın ilerleyen yıllarında ticarete konu olan mallar bulunamayıp, düşman donanmaları İzmir limanını tehdit etmeye başlayınca, İzmir ticareti durma noktasına geldi.Bu durum milli iktisat yolundaki gelişmeleri sarsmıştır. I. Dünya Savaşı'nın yitirilmesi, iktisadi açıdan İzmirli Türk tacirler için zor günlerin habercisi olurken, siyasi açıdan da İzmir ve Ege için bir sonun başlangıcı oluyordu.15 Mayıs 1919'dan itibaren başta İzmir olmak üzere, tüm Ege bölgesi Yunan işgali altına giriyordu. Sevr antlaşması, başta İzmir olmak üzere, Ege Bölgesi'nin Yunanistan'a bağlanmasını öngörüyordu. Bunun için bir de plan yapılmış ve bölgenin Rum nüfusunu daha fazla gösterebilmek, bölgeyi kolayca Türklerin elinden alabilmek amacıyla işgal yıllarında, Ege adalarından ve Yunanistan'dan önemli ölçüde Rum nüfus getirtilmiştir. İşgal öncesi yaklaşık 200.000 civarında nüfusu olan İzmir, birden bire 500.000 - 600.000 nüfuslu bir kent haline gelmişti. İzmir'in işgaliyle birlikte, tüm Ege'de bir direniş hareketi baş gösteriyor. İzmir'in işgal edilmesiyle başlayan "Türk Kurtuluş Savaşı", "Milli Mücadele", ya da "İstiklal Savaşı" olarak anılan süreç, gerçekte bir kırılma noktasıdır. İşgalden Kurtuluşa uzanan yaklaşık üç buçuk yıllık bu zaman dilimi, Türk Tarihi'ne bir çok ilki armağan etmiştir. Müdafaa-yı Hukuk kavramı, işgalden hemen önce İzmir'de toplanan ilk Ulusal Halk Kongresi'nde kullanılmıştı. Yine, Kuva-yı Milliye kavramı da, Batı Anadolu'da asıl anlamını bulmuştu. İzmir'in işgali ve bu işgalden kurtuluşun Türkiye'nin siyasi tarihi açısından çok önemli sonuçları olmuş, İzmir'in kurtuluşuyla birlikte; Monarşik, Teokratik ve çok uluslu bir İmparatorluktan, Ulusal, Laik ve Modern bir Cumhuriyet'e geçişin kapıları ardına kadar açılmıştır. Kurtuluştan Sonra İzmir 9 Eylül 1922 İzmir'in olduğu kadar tüm Türkiye'nin kurtuluşu ve bağımsızlığın başlangıcıydı. 30 Ağustos 1922 sonrası Türk birliklerinin İzmir yönünde ilerlemesiyle, Yunan ordusu işgal ettiği Ege'deki yerleşimlerden çekilmeye başlamış, ancak çekildiği yerleri ateşe vermekten geri kalmamıştı. Türk ordusunun İzmir'e yaklaştığı haberlerinin gelmesi üzerine, kentte garip bir huzursuzluk yaşanmaya başlamış, İzmir'i terk etmeye hazır pek çok kişi ve aile, rıhtımda toplanmıştı. Evlerini terk eden bu insanların gidiş hazırlığı, kentteki hayatı da durdurmuş, ticaret hayatı yanında sosyal hayat da sönmüştü. 13 Eylül Çarşamba günü, Ermeni mahallesinde üç ayrı yerde alevlerin fışkırdığı görülmüştü. Öğle saatlerine doğru rüzgarın da etkisini arttırmasıyla alevler kentin oldukça önemli bir kısmını sarmıştı. İzmir itfaiye örgütü olanca gücüyle yangını söndürmek için uğraş vermesine rağmen, yangın denetim altına alınamamaktaydı. 15 Eylüle kadar aralıksız devam eden yangın, bu tarihte kontrol altına alınabilmişse de, yangın tamamen 18 Eylül günü söndürülebilmiştir. Yangında İzmir'in önemli bir bölümü yok olmuş, 20-25 bin civarında yapı yanmıştı. Alansal olarak, İzmir'in 2 milyon 600 bin metrekarelik yerleşim parçası yok olmuştu, bu ise, Türk mahalleleri dışında kalan kent parçasının dörtte üçüydü. İzmir'i İzmir yapan önemli öğelerden birisi olan I. ve II. Kordon da büyük tahribata uğramış, eski İzmir'den sadece şehrin kenarları ve ortada tamamı yanmış koca bir delik açılmıştı. Bu felaketten başka, Kurtuluş Savaşı sonrasında İzmir'de büyük bir nüfus boşalması olmuştur. Bu göçle birlikte, İzmir'in bütün ticaret ve sanayisi durmuş, kentin zenginliğini sağlayan sermaye de kenti terk etmiştir. Savaş sonrası İzmir'ine baktığımız zaman, boş, terk edilmiş ve yanmış bir kenti görürüz. Kurtuluşun keyfini süremeden felaketlerle karşı karşıya kalan İzmir, bu dönemde bir de uluslararası politika masasına yatırılmış, Lozan'da barış koşulları görüşülüyordu ve Lozan Antlaşması aslında İzmir ve Ege'nin kaderini belirliyordu. Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı 1923 yılı başında, Türkiye tarihi açısından İzmir'de çok önemli bir kongre toplanır, bu İzmir İktisat Kongresi'dir. İzmir İktisat Kongresi ve Sonrasında İzmir Savaş sonrası Türkiye'nin iktisadî bakış açısını belirleyen en önemli olay, hiç kuşkusuz İzmir İktisat Kongresi'dir. Kongrenin İzmir'de toplanması bir tesadüf değildi; işgalin tüm ağırlığını hissetmiş, savaşın yıkımını yaşamış, iktisadî bakımdan çökmüş olan İzmir, Kurtuluş Savaşı'nın bir sembolüydü. Şimdi bu sembol, iktisadî kurtuluşun, kozmopolit ekonomik yapıdan, ulusal ekonomik yapıya geçişin de sembolü olacaktı. Kongre, 17 Şubat 1923'te Mustafa Kemal Paşa'nın konuşmasıyla açıldı. İzmir İktisat Kongresi, Cumhuriyet'e damgasını vuran ekonomik bir proje olup, iktisat sahasında milli iktisadın manifestosu niteliğindedir. Özellikle dış ticarette gayrimüslimler aradan çekilsin, dış dünya ile doğrudan biz ticaret yapalım diyen milli iktisat düşüncesinin vurgulanmasından başka bir şey değildir. 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barışı, bağımsız Türkiye'yi dünyaya tanıtırken, Yunanistan ile Türkiye arasında nüfus değişimini (mübadele) de karar altına almıştı. Cumhuriyetin ilk döneminde İzmir'in en büyük sorunu, mübadelenin, nüfus değişiminin neden olduğu ekonomik düzensizlikler ya da ekonomik sarsıntı idi. Gerçekten İzmir ve çevresi önemli ölçüde dış göç veriyor, bir başka deyişle, Rum ve yabancı ahali bölgeyi terk ediyordu. Bunun karşılığında Müslüman ahali geliyordu. Fakat gidenler büyük ölçüde kentli bir kesimdi ve tarım dışı sektörlerde ağırlığı vardı. Halıcılık, ticaret ve benzeri sektörlerde çalışıyorlardı. Bu yüzden İzmir, önemli bir emek açığıyla karşı karşıya kalmıştır. İzmir Ticaret ve Sanayi Odası'nın Cumhuriyetin ilk yıllarındaki faaliyetlerine baktığımızda, temel sorunun, bu emek açığını gidermek olduğu görülür. İzmir Ticaret Odası, 1914 ve öncesindeki dönemi yakalayabilmek, eski etkinliği ve verimliliğini kazanabilmek için büyük bir çaba sarf etmiştir. Çünkü, salt üretim dışında, mesela ticarette de İzmir'in eski ticaret limanı kimliği önemli ölçüde yıpranmıştır. Bu dönemde, rakip liman kentleri oluşmuştu. İzmir tüccarı, Trieste ve Pire'ye göç etmiş; özellikle levantenler ve yabancı ticaret erbabı bu yörelere gitmişti. Akdeniz'in en işlek limanı ve ticaret kenti olan İzmir, gün geçtikçe önemini kaybetmişti
İzmir / Tüm İlçeler
- Tüm İlçeler
- ,
- ALİAĞA
- ,
- BALÇOVA
- ,
- BAYINDIR
- ,
- BERGAMA
- ,
- ,
- BORNOVA
- ,
- BUCA
- ,
- ÇEŞME
- ,
- ÇİĞLİ
- ,
- DİKİLİ
- ,
- FOÇA
- ,
- GAZİEMİR
- ,
- GÜZELBAHÇE
- ,
- KARABURUN
- ,
- KARŞIYAKA
- ,
- KEMALPAŞA
- ,
- KINIK
- ,
- KİRAZ
- ,
- KONAK
- ,
- MENDERES
- ,
- MENEMEN
- ,
- NARLIDERE
- ,
- ÖDEMİŞ
- ,
- SEFERİHİSAR
- ,
- SELÇUK
- ,
- TİRE
- ,
- TORBALI
- ,
- URLA
- ,
- KARABAĞLAR
- ,
- BAYRAKLI
- ,
- BEYDAĞ