Çıkış / Exit

İşleminiz Yapılıyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
English

İzmir çok eski zamanlardan beri önemli bir ticaret merkezi ve liman sehri durumunda idi. Avrupa ve Akdeniz ülkelerinden gemiler ile getirilen mallar, bu sehirden kervanlar ile Anadolu’ya ve Orta Doğunun çesitli ülkelerine sevk ediliyordu; buna karsılık doğunun birçok malları bilhassa ipekleri de buradan Batıya gönderiliyordu.11 İzmir, Osmanlı Devletinin eline geçmesinden XX. yüzyıla kadar önemli bir ticaret merkez olma özelliğini devam ettirmistir. Daha sonra dünya üzerindeki siyasî vaziyetlerin ve ekonomik dengelerin değismesiyle birlikte her ne kadar merkez olma özelliğini yavas yavas kaybetse de sahip olduğu bu ticarî yoğunluk özellikle XVII. yüzyılın basları ve XIX. yüzyılın ortaları arasında doruk noktasına ulasmıstır.12 XVI. yüzyıldaki İngiliz denizciliğinin gelismesine paralel olarak yükselen uzak ülkelere seyahatler XVII. asırda siyasî, dinî veya ticarî amaçlardan tamamen bağımsız bilimsel amaçlar edinen ilk Avrupalıların sarka doğru yolculuk etmelerine sebebiyet vermistir.
Kâtip Çelebi’nin Cihannüma’sında, Evliya Çelebi’nin de Seyahatname’sinde belirttiği gibi Osmanlı’nın en önemli liman sehirlerinden biri olan İzmir XVII. yüzyılda birçok batılı seyyahın güzergâhında yer almıstır. Bu batılı seyyahlardan bir kaçını belirtmekte fayda vardır. 1654 yılında İzmir’de ticaret ile uğrasan kuzeninin yanına gelen ve burada ticaret yapmayı ve Türk kültürünü öğrenmeye çalısan Chevalier Laurent d’Arvieux İzmir’i ziyaret edenen ilginç seyyahlardan biridir. Laurent d’Arvieux İzmir’de ticaret hayatına baslamıs birmüddet yasantısını burada sürdürerek hem Türkçeyi ve buradaki kültürü öğrenmis hem de bu sehirdeki birçok Avrupalı ile bağlarını kuvvetlendirerek gelecek yasantısı için Akdeniz coğrafyasında ticaret faaliyetlerinin temellerini atmıstır.
Parisli bir tüccar olan 1631 ve 1663 yılları arasında doğuya altı yolculuk gerçeklestiren Jean Baptiste Tavernier bu seyahatleri sırasında birçok kez Anadolu’yu güzergâh olarak kullanmıs ve buradaki birçok yer hakkında önemli bilgiler vermistir. Tavernier’in uğradığı yerlerden biri de İzmir’dir. 1657 yılında bir Hollanda gemisiyle İzmir’e giris yapan ve burayı Asya’dan gelen malların Avrupa’ya geçmesine imkân veren çok önemli bir liman sehri olarak belirten yazar buradan Isfahan’a doğru hareket etmistir.16 Bir diğer seyyahımız Jean de Thévenot ise 1656 yılının Eylül ayında Bursa’dan İzmir’e doğru yola çıkar. Sehrin nüfusunun bir hayli fazla olduğunu ve Türkler ile gayrimüslimlerin bir arada yasadıklarını belirtir. Gümrükten, konsolosluklardan, zeytinden, saraptan, keklikten ve sık sık tekrarlanan depremlerden bahseder. Thévenot’un dikkat çektiği noktalardan biri de İzmir sehrinin ticaret faaliyetleri ve bu faaliyetlerin yoğunluğudur. Thévenot İzmir ziyareti sırasında Efes antikkentine de gitmek istemis ancak bu seyahatin tehlikeli olduğuna dair yapılan telkinlere kulak vererek Sakız adasına geçis yapmıstır.
İzmir’e uğramıs olan Hollandalı seyyah Cornelis De Bruijn ise eserlerinde etnografya, eski uygarlıklar, biyoloji, coğrafya gibi konulara değinse de kendisi bir bilim insanı değildi. Bruijn’ın asıl isi ressamlıktı.18 1678 Haziran’ında Livorno limanından çıkarak doğuya olan ilk seyahatini baslatan Bruijn, Hollanda ticaret gemilerinden biri ile yunan adaları üzerinden Temmuz ayında İzmir limanına ulastı. İzmir’de İngiliz konsolosluğunun Efes antik kentinde verdiği bir eğlenceye de katılan seyyah,19 yaklasık bir yıl kadar İstanbul’da kaldıktan sonra Truva kalıntılarını ziyaret ederek İzmir’e tekrar geri dönmüstür. Bruijn da tıpkı 1702 yılında İzmir’e uğramıs Fransız seyyah Tournefort gibi İzmir sehrinin bütün Levant dünyası için çok önemli bir liman olduğundan ve bu liman sehrinde eğlence için birçok mekânın bulunduğu ve bu mekânlarda sabahlara kadar Türkçe, Rumca ve Frenkçe sarkılar söylenerek eğlenildiğini belirtmistir.
XVII. yüzyılda İzmir’e gelen en ilginç seyyahlardan bir diğeri ise İtalyan maceraperestGemelli Careri’dir. Seyahatlerini altı ciltlik eserinde toplayan Careri, 1693 yılında İzmir’de dostlarına ikram ettiği sıcak çikolata sayesinde Osmanlı topraklarındaki ilk çikolata deneyiminiyasatan insan olarak bilinir.
XVII. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’e uğramıs ve birkaçından yukarıda da bahsettiğimiz Batılı seyyahların hepsinin değindiği ortak noktanın İzmir’in ticaret hacminin yoğunluğu ile ilgili olduğu açıktır. Genel olarak bahsedilen konuların basında bu liman sehrinin deniz tarafından görüntüsünün güzelliği ve İzmir limanının büyüklüğünün beraberinde getirdiği çok kültürlülük ve sehre vurmus olduğu damga gelmektedir. Frenk caddesinin ticaret hayatı içindeki rolü ve buradaki gündelik yasamdaki hareketlilik ve farklılık İzmir sehrinin ne denli büyük bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Yıllar geçtikçe İzmir ticaret hayatındaki Avrupalı devletlerinin etkinlik dengelerinde değisiklikler gözlemlenmistir.
İtalyanların gücünü zamanla Hollandalılar kırmıs, daha sonra kurulan Levant Companyile birlikte İngilizler daha aktif bir rol oynamaya baslamıslardır. İlerleyen zamanlarda ise İngiliz, Fransız ve Hollandalıların ticaret konusunda daha fazla söz sahibi oldukları bilinmektedir. Daha sonraki yıllar ile birlikte, Adalar denizinde ve Osmanlı coğrafyasının genelinde gerçeklesmis olan bir takım askerî-siyasî-ekonomik gelismeler, dünya üzerindeki ticaret yollarının rotalarının değismesi ve farklı alternatiflerinin doğması, diğer liman sehirlerinin bazılarının biraz daha ön plana çıkmasının yanı sıra deprem, yangın, salgın hastalıklar gibi felaketlerin gerçeklesmis olması İzmir limanının ticaret dünyasında oynamıs olduğu parlak rolü geride bırakmasına sebebiyet vermistir.
Yukarıda belirttiğimiz Batılı seyyahlarla hemen hemen aynı dönemlerde İzmir’i ziyaret etmis ve çalısmamızın esas öznesi konumunda olan Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin IX. cildinin basında “İstanbul’da altı ay kaldım ve hapishane gibiydi” diyerek belirttiği gibi yola düsmek için bir hayli sabırsızdı. Mekke’ye hacca gitmek için Mayıs 1671’de 8 kölesi, 3 can dostu ve 15 küheylan atı ile birlikte yola çıkıp24 Nif Dağları üzerinden Manisa, oradan da Bergama’ya geçerek İzmir’e doğru giris yapmıstır. Evliya Çelebi sırasıyla Menemen Güzelhisarı, Kara Foça ve Menemen sehri istikametini izleyerek İzmir sehir merkezine ulasmıs; burada Halkapınar mesire yeri, İzmir kalesi olarak belirttiği Kadifekale, deniz kenarındaki Bahir kalesi, Sancak Burnu kalesi ve İzmir’in merkezindeki mimarî eserler ve sehir yasamı hakkında çok detaylı bilgiler vermistir. Daha sonra Urla, Karaburun ve Çesme istikametini izlemistir. Buradan Sakız adasına geçen Evliya Çelebi ve erkânı, bu adaya hayrankaldıktan sonra Sığacık’tan Seferihisar’a giris yapmıstır. Selçuk, Tire, Bayındır ve Birgi’yi de dolasan Evliya Çelebi daha sonra günümüz İzmir sınırlarından çıkarak güneye doğru inmis ve hac yolculuğuna devam etmistir.
Evliya Çelebi İzmir sehrine giris yaptığı Bergama’dan sonra ilk yerlesim merkezlerinden olan Menemen sehrinde sivrisinek ve bu sivrisineğin niçin bu bölgede bu kadar yoğun bir sekilde bulunduğuna dair ilginç bir anekdot anlatıyor. Sehrin kumluk bir arazi üzerine kurulduğundan bahseden Evliya bu bölgenin sıcaklığından da bahsetmektedir. Yaz aylarında ahalinin genelinin geceyi geçirmek üzere sehrin dısına çıkarak bağlara gittiğinden, eğer gitmezler ise sabaha kadar sivrisineklerin gazabına uğrayacaklarını bildirir. Burada dikkat çeken nokta Evliya Çelebi’nin Menemen sehrine bu sivrisineğin niçin musallat olduğuna dair efsaneyi de anlatmasıdır. Evliya Çelebi’ye göre buraya gelen bir dervise Menemen ahalisi misafirperverliğini göstermemis ve dervisin ahını almıstır. Dervis sivrisinek resmi çizdiğibir kâğıdı kuyuya atarak bu sivrisinek illetini Menemen ahalisinin basına sarmıstır. Ve ilginçtir ki bu sivrisinekler hiçbir sekilde misafir kisiye musallat olmazlar imis. Sehir halkı ne çareler düsünse de bununla bas çıkamamıs çözümü yaz aylarında sehri terk etmekte bulmustur. Gece olunca birkaç bekçi sehrin içerisinde davul çalarak dolasır sivrisineğin çıkardığı ince sese eslik ederek onları uzak tutmaya çalısırlar imis. Bu genellikle Ege bölgesinde yer alan menemen davulu deyiminin bir nebze açıklaması olmustur. Çelebi’nin anlattığı hos bir nokta ise ahalinin suçlarını itiraf ettirmekte bu sivrisinek illetinden faydalanmasına yöneliktir. Evliya Çelebi’den günümüze gelecek olursak bugün dahi Menemen ve civarında tarım arazilerinin çokluğundan, iklimden ve bölgenin denize yakın olmasından ötürü bataklık tabir edebileceğimiz ufak su birikintilerinin çokluğundan ve belki de toprağın cinsinden kaynaklanan sivrisineğin fazlalığı sorunu halen devam etmektedir.
Yine Evliya Çelebi “Kaydefa melikesinin tılsımı” olarak aktardığı Halkalıpınar’da (Halkapınar) mesire yerindeki balıklı havuzu da hos ve garip bir temasa yeri olarak aktarır. Çelebi’nin anlattıklarına göre bu mesire yeri bugün Sanlıurfa sehir merkezinin güneybatısında yer alan Balıklıgöl benzeri bir yer olduğu anlasılmaktadır. Gölgeli büyük ağaçların altında ferah bir yer olan bu mesire alanında evliyalar tarafından korunduğuna inanılan, insanlardan asla kaçmayan ve onların ellerinden ekmek yiyecek kadar uysal olan balıkların ne hikmetse kadın günü olan çarsambaları gözlerden kaybolduğundan bahis olunur. Günümüzde bu bölgede böyle bir mesire alanından eser olmamakla beraber XX. yüzyılın baslarına kadar o muhitte kaplıcaların ve buna bağlı su kaynaklarının bolluğundan bahsedilmektedir.
Evliya Çelebi İzmir sehrinden bahsederken buranın kadim zamanlardan beridir bir ticaret sehri olduğunu belirtiyor. Yukarıda İzmir sehrine uğramıs batılı seyyahlar kısmında belirttiğimiz Thévenot, d’Arvieux, Tavernier, Brujin ve Careri’nin gibi isimlerin de bahsettiği gibi Evliya Çelebi de İzmir sehrinde birçok ülkenin temsilciliklerin olduğunu yazıyor. Ayrıca İzmir ticaretinin hayatının hacmini ve yoğunluğunu belirtmek içinde gündelik sehir manzaralarından örnekler vermekten kaçınmıyor. Çelebi’nin Osmanlı hâkimiyeti altındaki 260 adet limandan çok daha mühim olarak belirttiği bu sehirde, Avrupalı nüfusunun fazlalığı ve bu kesimin hukukî haklarının nasıl tesis edildiği, gelenek icabı limana her giris yapan geminin ates etmesinden kaynaklanan sürekli bir top sesinin yankılanması, ticaret faaliyetlerinden kaynaklanan ve sehri sürekli olarak canlı tutan bir insan seli ve bu sehirdeki Frenk mahallesindeki çok katlı ve görkemli sekilde insa edilen evleri göze çarpan farklılıklardandır. Sehrin bütün bu canlılığını sağlayan yerlerin basında Frenk Caddesi adı verilen liman boyunca uzanan ve yabancı nüfusun çoğunluğu olusturduğu yer gelir. Evliya Çelebi yine sehrin su ihtiyacını büyük su kemerleri ile Buca ve Halkapınar ovalarından su getirtilerek çözüldüğünü belirtmistir.
Yine Sancak Kalesi tarafından Urla’ya geçen Evliya Çelebi burada çarsının ortasında çok büyük, oldukça yaslı ve yaz kıs yesil kalan bir asmadan söz eder. Bahsedilene göre bu ağacın dalları bütün bu alanın üstünü sararak en ufak bir günes ısığının geçmesine izin vermeyecek kadar bir gölge alan olusturmaktadır. Ve bu ağaçtan sarkan üzümler adeta gelip geçenler için bir ikram niteliğindedirler. Yine bu asmanın bağcılık ile uğrasanların ası marifetlerini sergilediklerinden ötürü 37 farklı üzüm çesidini barındırdığını belirtir. Farklı türlerden birçok üzümün yer aldığı ve ünü İran ve Arap diyarlarına kadar uzanan bu ağacı anlatan Evliya Çelebi buradaki her bir üzüm çesidin sicillere geçtiğini savunmaktadır. Zamanla bağcılık yerini tütüncülüğe daha sonra da bir takım salgın hastalıklar sebebiyle getirisi daha fazla olan tarım ürünlerine bırakmıstır. Urla’daki bağcılık faaliyetleri bugünkü Zafer Caddesi etrafında ticarethanelere sahip olan İngiliz, Fransız ve Rumların da buraları terk etmesiyle birlikte günümüzde halen devam etmektedir.
Evliya Çelebi, bugün Sığacık ile Seferihisar arasındakiyol üzerinde bulunan Karagöl ve onun tılsımından da bahseder. Bu gölün hiçbir sekilde nehir ve dere tarzı bir yan kol ile beslenmediğini belirten Çelebi, yöre halkının bu göle girmeye çekindiğini ve birçok kisinin bu gölde boğulduğunu belirtir. Gölün tılsımı ve efsanesini ise altında yatan define ile iliskilendirir. Evliya Çelebi, defineci bir dervisin göldeki bütün suyu bosaltarak zemindeki bir hazine odasına ulastığını, kendi nasibini aldıktan sonra açgözlü halkın hazine odasının kapısını kırmaya kalkıstığında birden gürleyerek çıkan suların altında kaldığını belirterek defineyi bulan dervis padisahın huzuruna çıktığını ve olayın tatbiki için tekrar gölü bosalttıklarında yine aynı sekilde sular altında kalarak can verdiği seklinde bu hikâyeyi anlatır ve bu göldeki bütün balıkların tuhaf sekilde, kapkara balıklar olduğunu söyler.
Sonuç olarak ; Evliya Çelebi sahip olduğu bütün bu özellikler ile hac seyahati sırasında uğramıs olduğu İzmir ve civarını adeta kendi anlatımı ile tekrar canlandırmıs ve farklılıkları, doğal halleri ve hikâyeleri ile doğrudan bize aktarmıstır.

Kaynakça: http://tdid.ege.edu.tr/files/MertcanAKAN.pdf
 

9 EYLÜL 1922 İZMİR

Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu'yu işgale başladılar. Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanını kurtarmak için 1919...

HASAN TAHSİN VE İLK KURŞUN OLAYI

Hasan Tahsin ya da gerçek adıyla Osman Nevres (1888, Selanik - 15 Mayıs 1919, İzmir), 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e çıkartma yapan, seçkin askerlerden oluşan Yunan Efzon Alayı işgal askerine, Kordonboyu'ndan ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatan ulusal sembol kişi,...

17 ŞUBAT 1923 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

Çağdaş Türkiye'nin kuruluş öyküsü içinde İzmir; Türkiye Cumhuriyeti'nin inşa sürecinde önemli bir rol üstlenmiştir. Bu görev; Mustafa Kemal Paşa tarafından Türk devriminin her aşamasında bizatihi İzmir'e verilmiştir. Kozmopolit bir liman kentinden yine dışa açık...

13 EYLÜL 1922 BÜYÜK İZMİR YANGINI

1922 İzmir Yangını veya yabancı kaynaklarda kullanılan terimle; Büyük İzmir Yangını (Great Fire of Smyrna) ; 13 Eylül 1922 günü Basmane'de başlayan ve 18 Eylül 1922 ye kadar devam eden , İzmir şehir merkezini (özellikle o dönemdeki merkezi ve bugünkü İzmir Enternasyonal...

YABANCI SEYYAHLARIN VE EVLİYA ÇELEBİ’NİN İZMİR’E GELİŞLERİ

İzmir çok eski zamanlardan beri önemli bir ticaret merkezi ve liman sehri durumunda idi. Avrupa ve Akdeniz ülkelerinden gemiler ile getirilen mallar, bu sehirden kervanlar ile Anadolu'ya ve Orta Doğunun çesitli ülkelerine sevk ediliyordu; buna karsılık doğunun birçok malları bilhassa...
erotik
Live İzmir