TARİHÇE
Türk toplulukları Anadolu’da çeşitli ırklara mensup, Müslüman olmayan ve kısmen köylü, kısmen de şehirli bir halk buldu. Türk yöneticiler, bu Müslüman olmayan çiftçileri de koruması altına alıyordu ama yine de köylü nüfus savaş ve anarşi yıllarında iyice azalmaya başlamıştı Türkmen beyleri, akın akın Anadolu’ya gelen göçebe Türkmenlerin talanından yerli halkı korumak hem de yeni köyler kurulmasını sağlamak üzere onları yerleşik düzene geçirmeye başladılar. Çünkü, Anadolu’ya gelen Türkler arasında Orta Asya’da çok eskiden beri köy hayatına, hatta şehir hayatına geçmiş her türlü halk bulunuyordu. Böylece, bunlar yeni geldikleri yerlerde de aynı hayat şartlarını devam ettirmek istiyorlardı. Anadolu’ya yerleştirilen Türk toplulukları, yerleştirildikleri yerlerde kendi isimleri ile köyler kuruyorlar, daha önce yaşadıkları bölgelerdeki bazı dağ, köy, nehir adlarını yeni yerleşim yerlerine veriyorlardı.
Keles/Kiraz yöresine yerleşen Türkler; çoğunlukla Oğuz Türklerinin Bozok kolunun Avşar boyuna bağlı aşiretlere, çok azı da Üçok kolunun Salur boyuna bağlı aşiretlere mensuptur. Anadolu’daki Oğuz Boylarının dağılımına baktığımızda, Avşar boyunun; Manisa, Antalya, Bursa, Kütahya ve Aydın yöresinde de yoğun olarak yerleştiklerini görüyoruz. Osmanlı Devleti döneminde de İzmir Sancağı’nın tamamı gibi, Keles/Kiraz yöresi, Aydın Eyaleti’ne bağlı idi. 20 Ocak 1921 tarihinde T.B.M.M. kararı ile müstakil İzmir Vilayeti kurulmuş, Keles de bu ilin Ödemiş kazasına bağlı bir nahiye olarak,1948 yılında Kiraz adı ile ilçe oluncaya kadar devam etmiştir.
Kiraz’ın köylerinin isimlerinden bazılarına dikkatle incelediğimizde, görülmüştür ki bu isimlerden 5 tanesi; Türk boylarından Avşar boyuna ve 1 tanesi de Salur boyuna bağlı aşiret isimlerini taşımaktadır. Bunlar aşağıda verilmiştir.
Not: Bu kitap içerisinde Kiraz’dan bahsedilirken; 1948 yılında ilçe olarak Kiraz adını alıncaya kadar süren tarihî dönem anlatılırken, Keles/Kiraz isimleri birlikte kullanılacaktır.
ANTİK ÇAĞDA KELES/KİRAZ YÖRESİ (M.Ö.3500-M.S.375)
Küçük Menderes Havzasında (Yani Keles/Kiraz yöresinde de) insanlık kültürü M.Ö.6500 ya da 6000’li yıllarda Erken Neolitik Dönemde başladığı anlaşılmaktadır. Burada Ön-Türkler tarafından oluşturulan küçük beyliklerin, “Assuwa Konfederasyonu”nu meydana getirdikleri de son araştırmaların ışığında iddia edilmektedir. Bu havzadaki Limontepe Höyüğü, Hacılar Höyüğü, Muğla mağara resimleri üçgeninin yaklaşık orta kesiminde, şu anda İzmir’e bağlı Kiraz, Beydağ, Ödemiş ilçeleri de yer almaktadır.
Yukarı Küçük Menderes Havzası doğusunda Kelbianon ovasındaki halkın Antik Çağda en büyük yerleşim yeri Koloe (Kiraz) idi. Ön-Türklerin ölülerini gömdükleri Kurganlardan (Kişisel Mezarlar); Keles/Kiraz, Beydağ ve Ödemiş yöresinde yüzlerce bulunmaktadır. İtalya’ya (M.Ö.XIII.yy) göçmüş olan Türk asıllı Etrüskler de ölülerini Kurganlara gömmüşlerdir.
Keles/Kiraz yöresi Antik Çağ’da sırasıyla; Hitit egemenliğinde 600 yıl, İon egemenliğinde 700 yıl, Frigya egemenliğinde 500 yıl, Lidya egemenliğinde 160 yıl, Pers egemenliğinde 212 yıl, Makedon Krallığı egemenliğinde 77 yıl, Suriye Krallığı egemenliğinde 100 yıl, Bergama Krallığı egemenliğinde 55 yıl, Roma İmparatorluğu egemenliğinde 215 yıl, Bizans İmparatorluğu egemenliğinde 913 yıl, Ceneviz egemenliğinde 5 yıl, Selçuklu hâkimiyetinde 237 yıl, Sasa Bey hâkimiyetinde 2 yıl, Aydınoğlu Beyliği hâkimiyetinde 116 yıl, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde 497 yıl ve 86 yıldır da Türkiye Cumhuriyeti egemenliğindedir.
Hitit Dönemi (M.Ö.2000-M.Ö.1200)
İon Dönemi (M.Ö.1300-M.Ö.600)
Frigya Dönemi (M.Ö.1200- M.Ö.700)
Lidya Dönemi (M.Ö.700-M.Ö.540/546)
Pers Dönemi (M.Ö.540/546-M.Ö.334)
Helenistik Dönem (Makedon Kralı Büyük İskender Dönemi (M.Ö. 334- M.Ö. 282)
Suriye (Seleukos) Krallığı Dönemi (M.Ö.281-M.Ö.180)
Bergama Krallığı Dönemi (M.Ö.188-M.Ö.133)
Roma İmparatorluğu Dönemi (M.Ö.129-M.S.395) :M.Ö.129 yılında Romalılar’ın eline geçen (İzmir M.Ö.190 yılında Roma egemenliğine girmiştir) ve 524 yıl Roma egemenliğinde kalan Keles/ Kiraz yöresinde, bugün olduğu gibi, Antik Çağda da anayollardan uzak bir konumda olması sebebiyle yaşanan ilkel kabile hayatı, Roma döneminde de devam etti. M.S.2. yüzyılın sonlarında, bütün Anadolu'da, şehirleşme hareketleri başladıysa da Kil¬bis vadisini yukarı kesimleri, yani Keles/Kiraz ve çevresinde, hâlâ eski kabile düzeni devam ediyordu. Ancak, bu tarih¬lerden sonra, Koloe/Kolose'nin (Keles/Kiraz) ve sonra da cıva madenleriyle ünlü Palaiapolis'in (Beydağ) birer kent ola¬rak ortaya çıkmasıyla, kentlileşmenin başladığı anlaşılıyor.
Kadın Deresi, Bozdağ’ın güneyinden doğar, Dokuzlar, Çatak, Yeşildere, Saçlı ve Karabağ köylerinden geçerek diğer derelerin de katılımıyla Küçük Menderes’i oluşturur. İşte Kadın Deresi’nin antik adı Kelbos/Kilbos idi. Bu derenin de aktığı Küçük Menderes’in suladığı Keles/Kiraz ovası tarihte Kelbia, Kelbianon, Kilbianon olarak adlandırıldı; Kelbos/Kelebos/Kilbos/Kilbia olarak da telaffuz edildi. Kadın Deresi’ne verilen Kelbos adının; Kela isminden türetildiğini, Kela’nın “Güzel geçit” anlamına geldiğini ve bunun sonuna da yer anlamına gelen “–assa “ eki getirilerek, Kelassa “Güzel geçitteki yerleşim yeri” olarak kullanıldığını da iddia eden tarihçiler vardır.
Bizans İmparatorluğu Dönemi (395-1308): M.S.395 yılında Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma (Bizans) olmak üzere ikiye ayrılınca, Keles/Kiraz yöresi Bizans’ın egemenliğine girdi ve 913 yıl kaldı. Romalılar zamanında gelişen Koloe (Keles/Kiraz), hemen güneyindeki komşusu Palaiapolis (Beydağ) ile birlikte “Kilbianoi” adıyla ortak sikke bastırmıştı. Koloe kenti, bugünkü Kiraz’ın bulunduğu yerde değil, onun 2 km. kuzey-batısındaki Hisar Köyü’nde idi. Hisar’da görülebilen tek tarihî eser, gösterişli bir ortaçağ Kalesi’dir.
Ceneviz Dönemi. Cenevizliler, 1071-1078 yılları arasında Bizans İmparatoru olan Mikhail VII (1059-1078)’ye yaptıkları yardımların karşılığında, İzmir limanı ve çevresinde geniş imtiyazlar elde ettiler. Keles/Kiraz yöresi, 5 yıl kadar da denizci Ceneviz egemenliğinde kalmış, sonra yine Bizans hâkimiyetine girmiştir.
TÜRKLER ZAMANINDA KELES/KİRAZ
Anadolu’ya İlk Türk Girişleri (M.Ö.3000-M.S.377) Anadolu’daki Türk varlığı Hititlerle başlamıştır. M.Ö.3000 yıllarında Kuzey Kafkasya üzerinden küçük gruplar halinde Anadolu’ya giren Türk asıllı Hititler, Anadolu’nun ilk Türk sâkinleridir.
Anadolu’ya İkinci Türk Girişleri (378-1070)
Anadolu’ya bu dönemdeki ilk Türk girişini, Batı Hun Türkleri tarafından 378 yılında Karadeniz’in kuzeyinden inerek gerçekleştirmiştir. Tuna boyunu geçen Hunlar, Batı Roma ve Bizans (Doğu Roma) İmparatorluklarının topraklarını istilaya başlamışlar ve Trakya ile Kafkasya üzerinden, 395-398 yılları arasında Anadolu’ya girmişlerdir. Anadolu’ya ikinci giriş 508-516 yılları arasında; Hunlara tabi olarak yaşayan, Sabir Türkleri tarafından yapılmıştır. Anadolu’ya üçüncü Türk girişi, 7.yüzyıldan itibaren doğudan batıya doğru
Müslüman Türkler gerçekleştirmiştir. Özellikle Abbasiler devrinde ( 750-1258); Türkistan ve Horasan’dan Anadolu’ya getirilerek, Bizans’a karşı gazalara katılanların arasında çok sayıda Türk vardı.
Selçuklular Dönemi (1071-1308)
Anadolu’ya dördüncü ve kalıcı en son Türk girişi, 1071 yılında Malazgirt Zaferi’nden sınıra olmuş ve Anadolu kapıları yeniden ve ebediyen Türklere açılmıştır. 1077 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Beyin kurduğu Anadolu Selçuklu (Türkiye Selçukluları)Devleti (1075-1086) ile batısı ve doğusuyla bütün Anadolu Türk hâkimiyetine girdi ve Türk yurdu oldu. 1081 yılında İzmir ve çevresi, Bizans kaynaklarının verdiği bilgiye göre Çaka Bey tarafından fethedilmiştir.
İzmir ve çevresinde Çaka (İzmir, 1078-1093) ve Tanrıverdi (Efes, 1078-1093) Beyler iki ayrı bağımsız beylik kurarak 15-17 yıl bu bölgeye hâkim olmuşlardır.1093 sonrasında, Bizans kuvvetlerine direnemeyen bu Türk aşiretleri, İç Ege’ye doğru çekilmek mecburiyetinde kalmışlardır. 1098 ilkbaharında Jean Doucas (Dukas) komutasındaki Bizans Ordusu, içine Kilbianos’un da girdiği Küçük Menderes Havzasını yeniden ele geçirmiştir.
Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler, Boğazlara ve Ege Adalarına kadar dayanmışlardır. 1108’de Sultan Şahinşah Kapadokya Emiri Hasan’ı 20.000 kişilik ordu ile yeniden Lidya bölgesine gönderdi. Alaşehir’e gelince birliklerini iki kola ayırarak, birini Küçük menderes Havzasına, diğerini de Gediz Havzasına Bergama üzerine gönderdi. Bizans Generali Eumathius Philocales, Küçük Menderes vadisinden İzmir’e gitmekte olan Anadolu Selçuklu ordusunu yenildi, askerlerden hayli nehirde boğulanlar oldu. Diğer birlikler de geri çekildi, Emir Hasan bunun bedelini canıyla ödedi.
1112’de Büyük Selçukulu Emirlerinden Mevdud b.Alıntekin’in ordusundan bir kısım akıncılar Keles/Kiraz yöresine girmişler ama Philadelphia (Alaşehir) Valisi Konstantin Gabras’a yenilerek geri çekilmişlerdir. Dağlık iç kesimlere çekilen Türkmenler, vur-kaç taktiği ile Bizans şehirlerini hedef almayı sürdürüyorlardı. 11332deki akında Türkmenlere denize kadar ulaşmışlardır.
1146’da tekrar Bizans topraklarına giren 24.000 kişilik Türkmen ordusu, Kilbianos’a girdi ve bütün Küçük Menderes Vadisi Türkmenler tarafından ele geçirildi, sahile kadar yaklaşılmıştı ki yeniden harekete geçen Bizans Ordusu Türk birliklerini geri püskürttü.
Üzerinde yaşadığımız Anadolu’nun kapıları, Türkler’e 1071 Malazgirt Zaferi ile kesin olarak açılmış ve 1176 Miryakefalon Zaferi ile de Bizans ve Avrupa Anadolu’nun artık Türk ülkesi olduğu gerçeğini kabul ederek, haritalarında bile Anadolu’yu “TÜRKİYE” olarak göstermeye başlamışlardır.
1176’daki Miryakefalon Zaferi’nden sonra; Bizans’ın Türkleri, özellikle Gediz (Hermos) ve Menderes (Meander) olmak üzere, nehir vadilerinin yukarısında durdurma planları da sona ermiştir. Bunun sonucunda; Anadolu’daki pek çok bölge, yöre, ilçe, bucak, köy, ova, dağ, tepe, ırmak, çay ve derelerin Türkçe adları (Coğrafî adlar), bugün hâlâ bazıları aynı isimlerle bazen da değişime uğrayarak korunmaktadır. Böylece; Anadolu’ya sevk edilen Türkmenler, bu ülkede Orta Asya’da yaşadıkları bölgelere uygun (iklim, vb. olarak) yörelere yerleşmek suretiyle, eski hayat tarzlarını sürdürmüşlerdir. Şimdi bile öyle değil mi? Kırgızistan’dan göçmen olarak gelenler, ülkelerindeki iklime uygun Van çevresine yerleşmediler mi?
1187’de Şemseddin Bey komutasındaki Türkmen akıncılar, Küçük Menderes Havzası’nı bastı ve binlerce hayvan ve esir alıp geri döndüler. 1208’de yeniden havzaya geldiler ve yağma hareketlerinde bulundular. Bu dönem akınlarının hiçbirisi kalıcı olamadı. Ancak 1304’den sonraki akınlardan sonra Türkmenler Keles/Kiraz yöresinde kalıcı olarak yerleşmeye başladılar.
10.-13.yüzyıllarda Keles/Kiraz yöresi Türkler ile Bizans arasında sık sık el değiştirmiştir. Hatta,13.yüzyıl sonunda, Moğol istilasından sonra, Anadolu Selçuklu Devleti zayıflayınca, Keles/Kiraz ve civarı yine Bizans hâkimiyetine girmişti.
1304’de, Bizans tarafında Türk akınlarına karşı koruma görevi için Sicilya’dan getirtilen paralı askerler olan Katalanların Küçük Menderes Vadisinden çekilmeleri üzerine, vadiyi Türkmenler yeniden işgale başladılar. Emir Menteşe’nin damadı Sasa Bey ile Aydınoğlu Mehmet Bey önceleri birlikte çalışarak, Türkmenlerden oluşan savaşçılarıyla, Küçük Menderes Vadisindeki Bizans ket ve kalelerini fethetmeye giriştiler. Koloe (Keles/Kiraz) Ekim 1304 tarihinde Mehmet Bey tarafından, Pyrgion (Birgi) de Sasa Bey tarafından fethedildi. Keles/Kiraz yöresi 237 yıl Selçuklu hâkimiyetinde kalmıştır.
Aydın Oğlu Beyliği Dönemi (1308-1426)
Muğla yöresinde kurulan Menteşe Beyliği (1261-1425)’nin kurucusu Menteşe Bey’in ölümünden sonra, Keles/Kiraz çevresi, Birgi, Tire ve Ayasuluğ (Selçuk) 1304-1307 yılları arasında Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey tarafından yönetilmiştir. Ancak, daha sonra Aydın Oğlu Beyliği’ni kuracak olan Germiyan Beyi subaşısı Aydın oğlu Mehmed Bey, 1307’de Sasa Bey’i bir savaşta yenip öldürdükten sonra, Keles/ Kiraz çevresi de Aydın oğlu Mehmed Bey’in yönetimine geçmiştir (1308) ve 118 yıl Aydınoğlu Beyliği’nin egemenliğinde kalmıştır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, “Aydın livasında kasabasız bir kaza dediği Gülşen kazasını anlatmaktadır. Tarihi belgeler incelendiğinde O dönemde Gülşen isimli bir kazanın olmadığı anlaşılmıştır. Evliya Çelebi’nin burada Keles/Kiraz kazası hakkında bilgi vermiş olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Çünkü; Çelebi buradan, kıbleye (güneye) doğru üzüm bağları arasında 6 saat yol giderek, “Aydın toprağında 150 akçe şerif kazadır”,dediği Balyambolu (Beydağ) kazasına gelmiştir. Beydağ da Keles/Kiraz’a o kadar uzaklıktadır.
OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİ’NDE (1426-1919) KELES/KİRAZ
1426 tarihinde Osmanlı Devleti topraklarına katılan Keles/Kiraz yöresine, ilk defa Türkçe bir isim verilmiştir. Osmanlı döneminde, “Güzel yer” anlamına gelen, “Keles” ismi Kiraz’a verilen ilk Türkçe isimdir. Keles(varanus), kelime olarak; hayıtlar içerisinde ve su kenarlarında yaşayan kertenkele (yörede Süleymancık da denilen) cinsinden bir sürüngendir. Çağatay Türkçesi’nde de bir sincap türü demektir.
yer almaktadır:“(Aydınoğlu Beyi’nin) Kışlık tahtı idi. Yaylağı hâlâ kuzeyde Bozdağ denilen yüksek dağdır…Ayıdın Bey oğullarından Mehmet Şahin fethidir…Orhan Gazi zamanında İshak ve Timurtaş Paşa eli ile zapt olmuştur. Aydın Sancağı’nda paşa hasıdır. Üçyüz pâyesiyle şerif kazasıdır.”
1451 yılında Aydın Sancağı kentleri içerisinde, Tire Sancak Merkezi idi. Diğer şehirler Keles’in de bağlı bulunduğu Birgi, Güzelhisar, Sultanhisar, Bozdoğan, Arpaz, Yenişehir, Kestel, Ayasuluğ, İzmir ve Alaşehir idi. Evliya Çelebi bu şehirleri 14 kaza olarak nitelemekte ve bunların isimlerini şöyle sıralamaktadır. Tire, Bayındır, Birgi, Sart, Balyambolu, Kilas/Keles, Güzelhisar, Köşk, Sultanhisarı, Nazilli, Arpaz, Amasya, İnegöl, Alaşehir.
Bu durum, 1583 tarihli 572 sayılı “Aydın Vakıf Defterinde” kayıtlıdır.
Keles ile ilgili, “Ayasuluğ Kazası Vakıfları (T.D. 166, 1530 tarihli, s.416-430-431)”içerisinde yer alan “Aydın Oğlu İsa Bey’in Birgi ve Keles’teki camileri ile Birgi’deki Türbe’nin Vakfı” Vakfiyesi’nın orijinal metninde, tablo şeklinde aşağıdaki bilgiler yer almaktadır.
İcare-i konut ve mağaza-i…der nefs-i Keles ki…vardır, fî sene:12.000
Keles Kasabası Pazarındaki odaların ve mağazaların yıllık kirası) Akçe
NOT: Üç Camiye ait vakfın Ayasuluğ/Selçuk Kazasındaki mülklerden gelen para ile birlikte toplam geliri; 95.885 Akçedir. İsa Bey, Keles/Kiraz’daki oldukça mütevazi Camiyi (İsa Bey/Ulu Camii) bizzat inşa ettirmiştir.
Yukarıdaki belgelerden anlaşılacağı gibi Keles Köyü; 96 hanedir ve buradan yılda toplam 14.437 Akçe gelir vergisi alınmaktadır. Küçük Menderes’in Keles kıyılarında Çeltik(Pirinç) ekilmekte ve bu üründen yılda 51.000 Akçe gelir elde edilmektedir. Aynı belgelere göre Keles’te 1530 yılından itibaren Pazar kurulmakta ve o tarihlerde Pazaryerindeki oda ve mağazalardan 12.000 Akçe, tezgâhlar için ayrılan alandan da 1.000 Akçe olmak üzere yıllık toplam 13.000 Akçe gelir elde edilmektedir.
Yukarıda verdiğimiz iki Vakfiye’den alınan bilgilerin ışığında ve aşağıda vermeye devam edeceğimiz bilgiler/belgeleri dikkate alarak rahatlıkla,“Keles/Kiraz 1506-1530 yıllarında Aydın Sancağı Birgi Kazasına bağlı bir köydür.” diyebiliriz. 1530 yılında Keles’te 96 Hane bulunmaktadır, yaşayan nüfus sayısı belli değildir. Keles/Kiraz’ın 1530-1811 yılları arasında bucak ve 1811-1867 yılları arasında Kaza Merkezi olduğu görülmektedir. İzmir, 1573 tasrihinden itibaren Sığla Sancağı’na bağlandığı için Keles/Kiraz yöresi de bu sancağa balıydı. 1831 Nüfus Sayımı’na göre Keles’in nüfusu 1079 kişidir. 1063 tanesi Müslüman, 15 ‘i reaya ve 1 tanesi de Ermeni’dir. 17.yüzyılda yukarı küçük Menderes Havzasında bulunan kazalar, Birgi, Keles ve Beydağ’dır.
7 Kasım 1864 tarihli Vilayet Nizamnâmesi ile merkezi yine İzmir olmak üzere, yeni Aydın Vilayet 23 Mayıs 1867 tarihinde kurulmuştur. Bu Vilayetin 4 sancağı vardı: İzmir, Aydın, Saruhan ve Menteşe. Merkez Sancağın Sığla olan adı da İzmir olarak değiştirildi. Bu yeni kurulan İzmir Sancağı’na bağlı ilçeler; Bayındır, Çeşme, Foçateyn (Yeni ve Eski Foça), Kuşadası, Menemen, Ödemiş, Tire ve Urla idi. Bu tarihte İzmir Sancağı içinde; 8 ilçe, 9 bucak ve 702 köy yer almaktaydı. Bu Kanun ile Birgi, Keles (Kiraz), Balyambolu (Beydağ) kazalıktan çıkarılarak Ödemiş kazasına bağlı nahiye/bucak durumuna indirilmiştir.
1890 yılında İzmir Merkez Sancağı’nın 10 ilçesi, 19 bucağı (Keles dahil), 704 köyü vardı.
1892 yılında Ödemiş kazasına bağlı Birgi, Beydağ ve Keles adlarıyla 3 bucağın olduğu ve toplam 124 köyünün olduğu anlaşılmaktadır.
1867-1948 yılları arasında nahiye/kasaba olarak kalan Keles, 1948 yılında Kiraz adı ile Kaza/İlçe Merkezi haline yeniden getirilmiştir.
Keles, Osmanlı Devleti Yönetiminde (1426-1922) 497 yıl kalmıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE KELES/KİRAZ(2 Haziran 1919-1 Eylül 1922):
Kiraz; 2 yıl 3 ay 18 gün Yunan işgali altında kalmıştır. Keles/Kiraz’ın Yunanlılar Tarafından İlk İşgali(2 Haziran 1919-12 Temmuz 1919):
1 Haziran 1919 tarihinde Ödemiş, Kaymakçı ve Beydağ, 2 Haziran 1919 günü de Birgi ve Keles/Kiraz Yunan işgali altına girmişti.
Keles/Kiraz’ın Yunanlılar Tarafından İkinci İşgali (24 Haziran 1920-1 Eylül 1922)
İlk Yunan işgali, 2 Haziran-12 Temmuz 1919 tarihleri arasında gerçekleşmişti.
24/25 Haziran 1920 gecesi Adagi’de toplanan, insanlar ve zeybek müfrezesi Sökeli Ali Efe komutasında Nazilli'ye gitti. Aynı gece düşman, Balyambolu (Beydağ), Keles(Kiraz)’in doğusuna kadar ilerlemiştir. Bu yörelerin halkı Nazilli, Sarayköy, Karacasu yönüne doğru kaçmaya/göç etmeye başladılar. 3 Temmuz 1920 de bütün Büyük, küçük Menderes bölgeleri yeniden Yunanlıların eline geçti.
Birinci Yunan işgali 1 ay 11 gün (41) gün sürmüştür. ( 2 Haziran-12 Temmuz1919)
İkinci Yunan işgali de 2 yıl, 2 ay 7 gün sürmüştür. (24 Haziran 1920-1 Eylül 1922)
Toplam Yunan İşgali süresi 2 yıl 3 ay 18 gündür.
Keles/Kiraz, 12 Temmuz 1919-23 Haziran 1920 tarihleri arasında, işgalden uzak ama endişeli bir bekleyiş ve hazırlık dönemine girmiştir. Bu dönem 11 ay 18 gün sürmüştür.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Keles, Cumhuriyet’in ilanı sırasında Ödemiş’e bağlı nahiye iken, 1948 yılında Kiraz adı verilerek ilçe yapılmıştır. Her ne hikmetse; Keles adı, kirazının bol olmamasına rağmen, yöre halkı tarafından da hiçbir anlam ifade etmeyen ve hâlen de benimsenememiş olan, Kiraz ismini almış ve böylece de Keles adı, diğer tarihî değeri ve hatırası olan yer adları gibi, tarihe karışmıştır. Ancak, bu tarihe karışma, resmî makamlar ve belgeler nezdindedir. Keles halkı, hiçbir zaman Keles ismini dilinden düşürmemiş ve hâlen de en yaygın olarak Kiraz değil, Keles ismi kullanılmaktadır. Yolunuz bu tarafa düşecek olursa; göreceksiniz ki Ödemiş-Kiraz arasında yolcu taşıyan minibüs şoförleri ve muavinlerinin “Keles, Keles, Keles’e bir kişi!”, diyerek müşteri topladıklarını, arada sırada da yeni ismiyle ilçeyi tanıyanlar için , “Keles Kiraz, Keles Kiraz!” diyerek müşteri aradıklarını görebilirsiniz.
KİRAZ ADI NEREDEN GELİYOR?
Bölge, tarih boyunca çeşitli medeniyetlere beşiklik etmesi sebebiyle, değişik isimler almıştır. Bu bölümde özetleyerek verilecek, detaylı bilgi ayrıca bölümler içerisinde anlatılacaktır.
Klaos/Kleos: M.Ö.8. yüzyılda İonlar, "Kışın sert soğuktan koruyan Kışlık Barınak" anlamına gelen “Klaos/Kleos” ismi vermişlerdir.
Kilas/Kilos: Bizans döneminde, "Çanak ova" anlamına gelen "Kilas/Kilos” ismi verilmiştir.
Kilbis/Kilbis Vadisi: M.S.2.yüzyılın sonlarında “Kilbis” olarak anılıyordu.
Koloe/Kolose: M.S. 2. yüzyıl sonlarında, Bizans Döneminde “Koloe/Kolose” adı veriliyordu. Luwi dilinden gelme Koloe adı, Helen ağzına uydurulmuş Kolose olarak söylenmiştir..
Keles/Kelas/Kilas: Osmanlı Döneminde, "Keles/Kelas/Kilas" ismi kullanılmıştır.
Kiraz: Türkiye Cumhuriyeti Döneminde 1948 yılında ilçe olan Keles’e "Kiraz" adi verilmiştir.
ANADOLU’DA KELES İSMİ
Bilinen en eski Türkçe sözlük olan Kaşgarlı Mahmut’un, 11.Yüzyılda kaleme aldığı “Divan-ı Lugâti’t-Türk”(Türk Dili’nin Toplu Sözlüğü) anlamına gelen ünlü eserinde, “Keles” adına rastlanmaz. Ancak; Alman asıllı Rus Türkolog Wilhelm Radloff (1837-1918)’ un ve Macar Türkolog Arminius Vambery (1832-12913)' nin Çağatayca sözlüklerinde "Keles" kelimesinin anlamı "bir tür kertenkele" olarak verilmektedir. Şemseddin Sami’nin “Kamus-ı Türkî” adlı sözlüğünde “Kelas” kelimesinin anlamı da “kertenkele” olarak zikredilmektedir. Ayrıca; “Keles” in, halen Kazak Dili’nde bir kertenkele türünün, Çağatay Türkçesi’ nde de bir sincap türünün adı olarak kullanıldığı kaynaklarda ifade edilmektedir.
Türkolog Baymirza Hayıt’a göre; Keles adının, Bozok Türklerinin Kayı boyu tarafından Orta Asya’dan Anadolu’ya getirildiği tezi, birçok bilim adamı tarafından da desteklenmektedir. Araştırmacı Yazar Bülent Karaçöl, Güney Kazakistan Taşkent’ten gelen bir kafilenin, gelip buraya yerleştiği ve bu yeri geldikleri yerin Keles adını verdikleri belirtmektedir. Prof. Dr. Mehmet Eröz, Keles adını kesinlikle Orta Asya'dan geldiğini bir Oğuz Oymağı olduğunu belirtmektedir. Üç kol halinde Anadolu’ya giren kafile Ordu, Bursa, İzmir illerindeki bölgelere yerleşmişler ve yerleştikleri yerlere Keles adını vermişlerdir.
Rus Ansiklopedisi Bolsaya Sovetskaya Ensiklopediya’nın 20.Cildinin 494. sayfasında şu bilgiler yer almaktadır. “Keles, Güney Kazakistan Vilayeti’ndeki bir nehrin adıdır ve Sir Derya’nın sağ koludur. Kuzey Taşkent’in bir kazasının adı da Keles olup, Kuzey Taşkent’in kuzey-batısındaki Demiryolu İstasyonu’na da Keles adı verilmiştir..”
10. ve 11. yüzyılların Müslüman-Arap coğrafyacılarına ait eserlerde; Çirçik Nehri ile Taşkent, Çimkent, Çardarı ve Sütkent arasındaki geniş bölgenin adı, “Kalas Bozkırı/Keles Bozkırı” olarak zikredilmekte, ayrıca bu bozkırın ortasında Sir Derya Irmağı’na paralel olarak inşa edilmiş oldukça uzun ve sağlam bir duvardan, “Kalas/Keles Duvarı” olarak bahsedilmektedir. Şarkiyat uzmanları Kalas ve Keles kelimelerinin aslının aynı olduğunu aradaki farkın Arapça yazılış ve telaffuzdan kaynaklandığını ifade etmektedir.
Bu bilgilerden sonra, kesin olan şudur: Keles, Sir Derya bölgesinde kullanılan bir ad olup, bu ad o yörede yaşamaktayken, daha sonra Anadolu’ya göçerek, Batı Anadolu’ya Bizans sınırına yerleşen Kayı Boyu’na mensup Türkler tarafından getirilmiş bir isimdir.
Ayrıca; Oğuzlar’ın “Keles” adlı bir oymağının bulunduğu da bilinmekte olup Osmanlı dönemine ait 16. yüzyıl tahrir defterlerinde Aydın Livası dahilinde “Keles” adlı yörük cemaatinden bahsedilmektedir.
V.yüzyılda başlayıp 1071 Malazgirt Zaferi ile hızlanan Türk göçleri ile tam anlamıyla Türk Yurdu olan Anadolu’ya yerleşen Türk boyları; yerleştikleri yerlere ya kendi boy adlarını vermişler ( Kınık, Bayındır, Mamak, Yüreğil, Avşar, Yazır, Dodurga, İğdir, Kızık, Çepni, v.b.) ya da göç ederek geldikleri Orta Asya’daki yer adlarını, geldikleri Anadolu’daki benzer şehirlere de vererek, Orta Asya (Anayurt) ile hâtıra bağlarını canlı tutmak istemişlerdir.(Keles, Kavak, Boztepe, Beylikçayır, Yassıkaya, Ilgın, Kurtderesi, Şıhlar, v.b.) Anadolu’da, ilçe haricinde üç tane daha "Keles" ismini kullanan yerleşim yeri adı olduğu tespit edilmiştir.
İzmir/Keles: 1948 yılında ilçe olurken adı Kiraz olarak değiştirilmiştir.
Bursa/Keles: Halen Bursa’ya bağlı bir İlçe merkezidir.
Ordu/Keles: Ordu’nun Ünye ilçesine bağlı Keles Köyünün ismi, 1966 yılında "Çınarcık"olarak değiştirilmiştir.
Antalya/Keles: Antalya'nın Kumluca İlçesi Kuzca Köyü'ne bağlı Keles Mahallesi halen mevcut.
Keles adı verilen şehirlerin/köylerin/mahallelerin kuruldukları yerlerin ortak özelliği, bir nehir kenarında kurulmuş olmalarıdır ve bunun bir tesadüf eseri olamayacağı açıktır. Çünkü hepsi Anadolu’nu değişik bölgelerinde kurulmuşlar ve hepsine de Keles ismi verilmiştir.
İzmir / KİRAZ
- Tüm İlçeler
- ,
- ALİAĞA
- ,
- BALÇOVA
- ,
- BAYINDIR
- ,
- BERGAMA
- ,
- ,
- BORNOVA
- ,
- BUCA
- ,
- ÇEŞME
- ,
- ÇİĞLİ
- ,
- DİKİLİ
- ,
- FOÇA
- ,
- GAZİEMİR
- ,
- GÜZELBAHÇE
- ,
- KARABURUN
- ,
- KARŞIYAKA
- ,
- KEMALPAŞA
- ,
- KINIK
- ,
- KİRAZ
- ,
- KONAK
- ,
- MENDERES
- ,
- MENEMEN
- ,
- NARLIDERE
- ,
- ÖDEMİŞ
- ,
- SEFERİHİSAR
- ,
- SELÇUK
- ,
- TİRE
- ,
- TORBALI
- ,
- URLA
- ,
- KARABAĞLAR
- ,
- BAYRAKLI
- ,
- BEYDAĞ
Kiraz Tarihi
TARİHÇE Türk toplulukları Anadolu'da çeşitli ırklara mensup, Müslüman olmayan ve kısmen köylü, kısmen de şehirli bir halk buldu. Türk yöneticiler, bu Müslüman olmayan çiftçileri de koruması altına alıyordu ama yine de köylü nüfus savaş ve anarşi yıllarında iyice...